|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Travmanın İletişime (Kominikasyon) Yansımaları
|
|
Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > V. ULUSAL AİLE VE EVLİLİK TERAPİLERİ KONGRESİ > Konferans Özetleri > |
|
|
|
Evrimsel ve genetik olarak insanların bazı korkuları vardır. Bazılarını normal ve hatta bazı türsel korkuları dogal ve gerçekçi bulabiliriz.
Kültürel bağlamda atfedilen bu kavramda ki anlam biçimi, travmanın dini boyutlar da ki anlamının geçerlilik kazanması ve ağırlıklı olarak tek boyutlu anlamın güç kazanması, insanın düşünmesini ve sağlıklı muhakeme yapmasını engellemiştir. Sanatsal ve üretkenlik yetilerini kaybedecek noktaya gelen bir toplumun kendine duyarlı olmasını bekleyemeyiz.
Örneğin depremi bir doğa afeti değil, bir kıyamet günü olarak kabul etmek kaderciliğin ve kaderciliğe teslim olmanın bir kanıtıdır. Aslında kadercilik bir travmatik duygunun dışavurumunda ortaya çıkan çaresizliğin bir örneğidir. Çaresizlik duygusu depresyonun habercisidir ve hayallerin kırılmasını da berberinde getirir. Depresyonda olan bir toplumun terapötik tedaviye ihtiyacı vardır ve bu yönde Türk toplumu tarihsel ve kültürel değerlerini yenide gözden geçirerek sağlıklı bir yol ve gelişim gösterebilir. Bunun eğitim ve sanatsal alanlarda ele alınarak yapılması toplumu ve bireyi duyarlı hale getirecektir.
İstanbul depremini değerlendirirken; Kente ve onun tarihsel dünyasına yakışmayan yapıları göz önüne getirdikçe, köprü ve yolların da bu kentin doğasına yabancı olduğunu, bina ve evlerin ise kenti görülmez hale getirdiğinin trajik bir örneğidir. Burada toplumun boşvermşliliği ve siyasetin yağmacı hallere karşı önlemlerini almaması şehircilik kültürünün gelişmesini engellediği gibi, kentli olmayı ve kentliliği ortadan kaldırmaktadır.
Kentlilik yaratıcılıktır ve üretkenliktir. Sanat ve Kültür hayatının tüm alanlarını toplumun tüm kesimlerine götürmedikçe boşvermişlik duygusu duyarlı olmanın yerine geçer. Boşvermek duyarsızlıktır. Hafızanın kısıtlı çalışmasıdır.
Zira her travmatik olay bireyi ve toplumu donuklaştırır ve duyarsız hale getirir. Eğer yaşanan her travma ve şok, tedavisiz kalıyorsa bu bireyi hasta eder ve topluımu da felçli duruma sokar. Gititikçe kendisine yabancılaşan ve sürekli kayıplar insanın sendromik olarak bir başka ‘iyi durumda ‘ olan birisine bağımlı olmasına neden olur ve bu durumda hurafeler önem kazanırken dinsel cemaatler de hızla bu bağımlılığı arttırılar. Buda bir toplumun tarihsel travmasıdır ve üzerinde durulmamış travmaların tarihi olarak stresli toplumun gelişimi ve anlaşılması zorlaşmıştır.
|
|
|
|
|
|
|