Bu konferansta, Matris Enstitüsü (Matriztic Institute) bünyesinde “insan varoluşunun kültürel-biyolojik matrisi ve kültürel-biyolojide ontolojik düşünce bilimi ve sanatı” olarak adlandırdığımız anlayışın bir yansıması olan fikirlerimizi sunacağız. “Matris Enstitüsü”, insancıllığın biyolojik-kültürel doğasını araştırmak için bilimsel bir merkez olarak 2000 yılında, Ximena Davila ve Humberto Maturana, tarafından kuruldu. “Matris Enstitüsü”nün kuruluş amacı, insancıllığın doğduğu, günlük olarak fark edildiği ve muhafaza edildiği ilişkisel-işlemsel alandaki bilgi ve anlayışımızı genişletmektir. Bu konferansta bu nosyonları geliştirmeye kalkışmayacağız; onlardan sadece, autopoiesis (kendi kendini yaşatma), bilişsel biyoloji ve sevginin biyolojisi anlayışlarındaki / temalarındaki işlemsel kökleriyle bağlantılandırarak, dolaylı olarak söz edeceğiz. Bunu yaparken fi kirlerimizi, zımmen /üstü kapalı olarak aşağıda sunduğumuz dört sistemik yasaya dayandırmaktayız:
Sistemik Yasa 1: “Söylenmiş olan her şey bir gözlemci tarafından, kendisi de olabilecek başka bir gözlemciye söylenmiştir. ”
Gözlemci, bir insan olarak işlem gördüğü için bir insandır, ya da biz insanlar yaptığı için dilde yansıtılmış bir varlık olarak işlem gören başka bir varlıktır.
Sistemik Yasa 2: “Elementlerin bir araya gelişinde (kimyasal bileşiklerde olduğu gibi) ilişkilerin bazı kurulumları muhafaza edilmeye başlandığı her zaman, muhafaza edilen ilişkiler kurulumunun çevresindeki başka her şeyi değiştirmek için bir alan açılır.” Bununla birlikte, genel olarak bileşik birimlerin/öğelerin ve özel olarak sistemlerin spontane bir biçimde ortaya çıkması bu şekilde gerçekleşir.
Sistemik Yasa 3: “Bir işleyişin sonucu her zaman başlangıcında (yaratılışında) yer almaz.” Bu, sonuç odaklı argümanlar kullandığımızda unuttuğumuz bir şeydir.
Sistemik Yasa 4: Meydana gelen her şey, oluştuğu anda ve oluşumunda meydana gelir, ne sonrasında ne de öncesinde. Bu sistemik yasa, bir doğruculuğu savunur gibi / bilinen bir gerçeği ifade eder gibi görünebilir, ve gerçekten böyledir de; varoluşun doğasını, gözlemcinin yaşam akışında bir soyutlama olarak sürekli değişen şimdi şeklnde ifade ederaçığa çıkarır.
Sistemik yasalar ontolojik varsayımlar ya da tanımlamalar değildir; onlar bir gözlemcinin, kendi yaşamının farkındalığında işlem gördüğü, farklı işlemsel-deneyimsel alanların işlemsel tutarlılığının ayırdına vararak yaptığı soyutlamalardır. Bu şekilde, sistemik yasalar kozmosta gözlemcinin kendi hayatıyla getirdiği her yerde işler. Gerçekten, bu açısında bakıldığında sistemik yasalar, kozmosta ortaya çıkan ve aynı şekilde işleyen diğer tüm doğa yasalarından farksızdır. [1]
1999 yılının sonunda Ximena Dávila (O zamanlar aile danışmanı olarak çalışmıştır) “Kişinin ilişkisel yardım istemesine neden olan bütün acı ve ıstırabın, içinde yaşadığımız ataerkil kültürün kültürel kökeniyle alakalı olduğunu keşfettim” diyen Humberto Maturana’ya benzer bir yaklaşımdadır ve şunları eklemiştir; “Ayrıca danışan kişi bana acısını/ıstırabını anlatırken aynı zamanda farkında olmadan şu an yaşadığı acı ve ıstırabının kaynağı olan hayat biçiminin kültürel ilişkisel matrisindeki anı da açığa çıkarmış oluyor; ve aynı süreçte danışan kişi danışma anında yaşadığı kültürel ilişkisel matrisi içindeki bu acı ve ıstırapla oluşan yolu da farkında olmadan bana göstermiş oluyor”.
Ximena Dávila ayrıca “Üstelik danışan kişiyle yaptığımız konuşmaların akışı bana; kişinin şu an, şimdiki zamanında yaşadığı acının, geçmişinde yaşadığı sevginin reddedilmesi/inkâr edilmesi anılarından kaynaklandığını gösterdi. Ve konuşurken, ne yaptığını farkında olmadan, acısının sadece geçmişte olmadığını, geçmişte kalmadığını çünkü bunu günlük yaşamında ve şu anki hayatında da sürekli olarak hissetmeye devam ettiğini bana açıklamıştır” demiştir.
Bunlar bizim ikimizin ve bütün Matris Enstitüsü’nün hafi fe almadığı dikkate değer iddialardır. Freud histeri çalışmasında, çocukluktaki cinsel istismarın ve bastırmada buna dair anıların inkâr edilmesinden bahsetmiş, dikkatimizi çocukluk dönemindeki travmatik bir olaya yönelterek psikiyatrik ıstırabın anlaşılması konusundaki toplumsal bakışı öne sürmüştü. Ancak Ximena, Sigmund Freud’dan farklı bir şey söylemekteydi; içinde yaşadığımız ataerkilanaerkil kültürün ilişkisel alanındaki sevgi eksikliği/inkârından ve bu sevgi eksikliğinin doğurduğu kendi değerini düşürme acısına neden olan böyle bir istismarın ıstırabını yaşamış insanın günlük yaşamındaki bilinçsiz korumasından bahsetmiştir. Ximena dikkatimizi geçmişte yaşanmış bir olaya yöneltmemiş, bizi “geçmişte” sevginin inkarını yaşamış bir kişinin günlük yaşamının sürekli değişen şimdiki zamanında bu hissi tekrarlayarak koruduğunu, ve bunun farkında olmamasına rağmen; değersizleştirmenin kültürel meşruluğunun bilinçsiz kabulünün, yaşadığı sevgi eksikliğini çağrıştırdığını görmeye yöneltmiştir. Bu nasıl meydana geliyor?
Biz insanlar şimdiki zamanda, sürekli olarak değişen şimdiki zamanda var oluyoruz, geçmiş ve gelecek yok, şöyle ki; onlar şimdide olmanın, şimdiki zamanda olmanın biçimleri. Yaşamımızın içinde hâsıl olduğu kozmos da, yaşamımızı da yaşamımızın tutarlılıklarıyla birlikte açıkladığımız için, bizim şimdiki zamanımızın içinde sürekli değişen şimdiki zaman olarak var olmaktadır. Geçmiş; şimdi yaşıyor olmanın operasyonel tutarlılıkları korunsaydı, bu değişime yol açabilecek üretken bir mekanizma önermek nezdinde, yaşadığımız şimdiki zamanın kendi sürekli değişiminin akışından nasıl doğduğunu açıklama biçimimizdir. Gelecek; şimdiki zamanda yaşamanın operasyonel tutarlılıkları sürekli olarak değişen şimdiki zamanda yaşanarak korunsaydı ne olabileceğiyle ilgili öneriyle şu anı yaşama biçimidir.
Yaşamak, yaşamamak gibi; kendi kendini yaşatma (autopoiesis), her şey, gerçekten kozmosun kendisi sıfır zamanda sürekli değişen şimdiki zaman olarak işlem görmektedir, yani hiç vakit kaybetmeden/hemen: meydana gelen her şey meydana geldiği alanda meydana geldiği gibi vuku buluyor, önce de değil, sonra da değil, hemen, sıfır zamanda meydana geliyor. Ximena Dávila Yáñez’in çalışması; sıfır zamanda yaşama yaklaşımının insanlığı kavrayışın merkezindeki tema olduğunu, şu anda bizim, şimdiki yansımalarımızın temel öznesi olarak işlem görmesini istediğimiz tema olduğunu göstermektedir. Bu bizim İstanbul’daki Yansıtıcı Konferansımızın daveti olacaktır.
|